Kafa tırlatan bir yazı, fakat yazdım, tam bana göre …
İnsanlık nasıl var oldu?
Milat nedir? ben neyi milat kabul ediyorum?
Gerçekten tarih ve zaman diye birşey var mı?
Zihnimizde ki bilgi birikimi dediğimiz bilgiler, bize aktarılanlar, bizlerin sahiplenip benimsediklerimizle/benimsettirilenlerle benim bir birey olarak ne kadar alakam var ?
Bu alakanın neresindeyim ?
Bu alaka derecesi ‘ben’ dediğim varlığın seçimleri mı ?
Peki bu ‘ben’ dediğm ‘ben’ nasıl doğdu ve var oldu ?
Neden buradayım, ne yapmaya geldim ?
Bu gerçekten ‘ben’ dediğim, ‘ben’ kim ? ben bir varlığım derken yoksa kendimi mi kandırıyorum. Varoluş sistemi içresinde dünya gezegenine biyolojik bir canlı olarak, biyolojik bir bedende (Anne karnı) biyolojik bir var oluşla doğdum. O zaman ‘ben’ dediğim ‘ben’de doğdu mu ? yoksa zamanla çevrem, hislerim, duygularım,düşüncelerim ile mi ‘ben’i oluşturdum ? Yada bu ‘ben’ doğarken benle beraber mi geldi ? 9 aylık süreçte anne’den neler aldım, cenin olarak varlık halinde iken babamdan neler aldım ? Annem ve babam da varoluş süreçlerinden geçtiler, onlar da Anne ve Babalarının var oluş süreçleri, onların da anne ve babalarının var oluş süreçleri geriye doğru giden bu süreçler de Dünya’nın varlık halinde ki durumunun canlılara etkileri nelerdir? Benim ‘ben’ime etkisi neydi ?
Dünya evrenden bağımsız değil, Dünya ki canlılar da Evrenden bağımsız değil. Bizler değişip gelişiyorsak ki insanlığın ilk varoluşundan günümüze bu gelişme gözle görülür net bir durum, bilim bunu ispatlayarak anlatıyor.
Biz bizden 5 – 10 -100 nesil geriye bakarak düşündüğümüzde genetik bir akış var, geçmişten günümüze insanlık ve canlılar değişiyor, dünya değişiyor, öyleyse dünyanın dışında da evrende ve kainatta da bir değişim var. Oradan bağımsız olarak bizler değişemeyiz. Bizler ve dünya bütünün parçasıysa k ve bağımsız olarak değişirsek bu bedende ki zararlı bir ur gibidir, var olabilir fakat kainat ve evrene ait sisteme uyumlu değilse belli bir sure varlığını sürdürür belli bir müddet yaşar fakat sonu olmaz sistem onu yok eder. Tıpkı kanserli bir hücrenin oluşması ve yok ederek yok olması gibi.
Fakat sisteme aykırı var oluşlar Dünya da gerçekleşebilme olanağına sahip ve bu gerçekleşme canlı ve bir enerji akımı içerisine gerçekleşiyor canlılar arası akışla var oluş süresinde canlıdan canlıya geçebiliyor. Her bir yeni bedende ne kadar kabul gördüğü o bedende ki ‘ben’le ne kadar alakalıdır ? Peki böyle bir süreçte her bireyde bu kadar etken olan faktörler; kainat, evren, dünya, canlılar bu kadar çok etkenden süzülerek var olan ‘ben’ deki ben-i, benim kendimi oluşturuyor olmamda ki oranım nedir ? En baştaki var oluşta ki özden bu güne kadar ‘ben’ değişti mi ? bu önemli çünkü ilk var oluştan dönüşümüm mü hedeflendi? yoksa ilk varoluş saflığımı mı korumam mı gerekiyor ?
ne kadar değişmeden ilk varoluşta ki özümü koruyabildim/ koruyabildim mi ? bendeki öz önemli mi ? ya ruh, ruh’ta ki öz ? Ruh gelip sonra geri dönerken hiç değişmeden saflığını koruyarak süresini tamamlayıp mı dönmesi gerekiyor ? Neden buradayım benim ‘ben’imin görevleri ne ?
Bu kadar geniş bir perspektiften yönettiğim bir çok sorularım için tek bir cevabım var. Ben ‘ben’ i istediğim gerçeklikte kalarak ‘ben’i gerçekleştirmekteyim .Çünkü düşüncelerim sınırsız derecede çok, fakat bir eylem gerçekleştirirken eylemden hemen önce düşüncelerimin içerisinden bir tanesini ‘ben’ seçiyorum. Yani eylem öncesi seçim hakkım var ve seçme hakkımın olmasından dolayı ben ‘ben’i gerçekleştirmiş oluyorum. Seçimlerimin doğruluğu veya yanlışlığı/faydalı veya zararlı oluşu tamamen ayrı konulardır. Bunu yaparken kendi dışımda ki her şey beni etkileyen her şey yanıltmacadır. O halde kendim dediğim ‘ben’ (öz) nedir ?
Hissettiklerim mi?
Duygularım mı?
Şimdi dediğimiz şu anda dünyada henüz insana ait bilemediğimiz başka şeyler mi?
Tüm bu varoluş içerisinde eyleme geçerken yaptığım seçimlerim mi ? ‘ben’i oluşturuyor ? Fakat bu seçimleri yaparken ne kadar ‘ben’ olabiliyorum ?, dış faktörlerden ne kadar etkileniyorum ? Ne kadar başlangıçtan bu güne aktarılarak gelen özüm’de ki ‘ben’e sadık kalabiliyorum ? eğer dönüştürmem gerekiyorsa, ne kadar dönüştüre bildim?
Aslında negatif (kötü) ve pozitif (iyi) diye tanımladığımız oluşumları seçerken, geçmişten gelen en içte ki özümle ‘ben’le mi yapıyorum ? veya yaşamda ki yeni edinimlerimle mi yapıyorum? İyi- kötü denilenler neye göre iyi ve kötü? belki de o iyi ve kötü denilenlere benim ‘ben’i mi gerçekleştiriyor olabilir miyim?
Geçmiş ve gelecek denilen oluşumlar aldatmaca mı ? çünkü varlık hali beden olarak algılandığında şu an önemli, bu sebepten eylem için bedene gereksinim var.
Duygular ve hislerimiz an dediğimiz kavramın geçmişine gidebiliyor.Geçmişteki bir lezzeti his olarak şu an dediğimiz an’a taşıyıp şimdi de denilen zamanda bir hatıra olarak hissedebiliyorum, veya acı bir hatırayı istemezsem hatırlamayı reddedebiliyorum. Bu olgular/oluşumlarla ‘ben’ deki’ ben’i oluşturuyor. Gerçekleştirdiğimiz her eylem ve düşünceler sonrasında hissettiklerimiz evrensel var oluşa bir düşünce enerjisi olarak katkı sağlıyor. Bu net ve kesin. Biz canlılar evrensel var oluşu hissettiklerimizle oluşturuyoruz. Biz değiştikçe evren de değişiyor.Temel var oluş sistemi ne kadar değişir bilemem fakat evren/kainat bizlerin oluşturduğu oranda enerjisel dengede bir varlık. Negatif ve pozitif oluşumlar bizlerin kolektif bilinç haline getirdiğimiz boyutta ve büyüklükte varoluşu etkiliyor. Hiç bir canlı nedensiz olarak burada olmayı seçmiyor, yaratılmıyor. Burada ki yaratma sözünü dini bir kavram olarak kullanmıyorum. Muhteşem Evren/ Kainatın varoluşunu yaratış olarak kullanıyorum. Evren’den/Kainat’tan Dünya’ya bakarak düşünürsek iyi/kötü diye bir ayrım yok ! Sadece varoluş var. Bunu iddia ediyorum, çünkü iyi ve kötü diye ayrım yaptığımız her türlü oluşum var oluş tarafından eşit olarak kendini oluşturma/ var etme hali içerisinde, yani eylemi gerçekleştirme seçimi her canlının kendi iradesinde/iradesiyle oluyor, vücut buluyor, oluşuyor.
Geçmişten gelen özden aktarılanlar, çevresel faktörler içerisinde bulunduğumuz an/zaman da tüm etkenler her canlının her seçiminde ve seçimi ile eyleme dönüştürdüğü an da yenilenerek ve değişerek var oluşa hayat veriyor. Bence evrenin yaşam kaynağı, Dünya. Dünya’da açmayı seçen bir tohum, bir ağaç olarak uzun yıllar, gece karbondioksit, gündüz oksijen üretmeyi seçmiş oluyor. İnsanları ısırarak canını acıtan, sıtma salgını yapan sivri sinekler de tıpkı ağaç gibi dünyada var olmayı seçerken de kendini gerçekleştirmeyi seçmiş oluyor.Bizler buna pozitif/negatif oluşumlar diyoruz. Evren ise sadece var ediyor.
Kainat/ Evren tüm varoluşta ki tercih ve seçimler, o ‘ben’de ki isteklerle gerçekleşiyor ve Dünya var oluyor.
Negatif ve pozitif eşit var oluşa sahip, yaradılış onları iyi ve kötü diye ayırmıyor, varlıkları olduklar gibi kabul ediyor. Çünkü her ikisi de varoluş tarafından kabul görerek var oluyorlar, ve tüm bu oluşumlar Dünya içerisinde ki tercih-seçim-eylemler sonucunda devam eden var oluş gerçekleşirken, kainat kendini gerçekleştiriyor.
Yani Dünyada ki acılar, ölümler, savaşlar, açlık, yokluk, huzursuzluk, yoksunluk, hastalıklar veya sevinç, huzur, mutluluk, iyilik, güzellik, keyif, kişisel zenginlik ……’ler Kainat/Evrenin ilgi alanında değil, yüzlerce, binlerce, milyonlarca yıldır bu böyle. Milattan öncede böyleydi, milattan sonra da, şimdi de ve gelecekte de bu böyle. Dünya var olduğundan beri canlılar arasında savaş hep var, hep bir şekilde kan akıyor. Her zaman hem iyi, hem kötü var.Her zaman sevgi ve aşk var. Bence mesaj çok açık başka Dünya ‘yok’, ‘var’ ettiğin kadar var, ve ‘yok’ ettiğin kadar yok oldun/oluyorsun/olacaksın.
Bu oluşumlar da her bir ‘ben’deki varlığım bir sonraki var olacağım boyuta geçişimi etkiliyor. Kainat, Dünya içerisinde ki canlıların bilinç seviyelerini yükseldikce bilgi yüklemesi gerçekleşiyor. Fakat Dünya’daki bilgi alanı ve bilgiyi dönüştüren canlılar da aynı seviyede değiller. Kainatın ve Dünyanın oluşum seviyesinde büyük bir gizem var, bu kadar farklı seviyeler, olgular, oluşumların detayları, bu detayların boyutları büyük çok büyük bir olgu. Süreç devam ediyor.
Yani ‘ben’ dünyaysam, dünya da ‘ben’, ben Evren/Kainat’sam, Evren/Kainat’ta ‘ben’ se, ‘ben’ kadar değişiyor ve dönüşüyorum, bütünle birleşiyorum. Eğer bu bunu başaramazsam ‘ben’ yok oluştayım ve her şey yine yeni bir sistemle yine yeniden başlayarak sistem devam etmekte. Varoluş her zaman kendi oluşumunu gerçekleştiriyor. Gücü çok büyük …. her şekilde bunu gerçekleştiriyor. Var edenle, var oluş arasında bütün gizem …. her şey bu gizemi çözmek için mi ?
Biz insanlar evrim geçirerek var olduk, atalarımız dediğimiz ilk insanlar ihtiyaçları doğrultusun da düşünceler ürettiler, her canlı ve cansızın düşünceleri ile dünyaya katkı sağladığını ve her bir düşüncenin evrenin döngüsel enerji çarkının dişleri olduğununa inanıyorum. Her bir ‘ben’ düşünüyor, üretiyor, var oluşu etkiliyor.
İçimde ki ‘ben’ bana geçmişimi ve geleceğimi böyle anlatıyor. İçimde ki sesin bir parçasını sizlerle paylaştım.
Toplumsal Yaşam Kültüründe ki; sosyolojik, psikolojik, biyolojik kimliklerde ki ‘ben’i anlatmadım.
Kendi içimde ki kendi kendimle olan kadim ‘ben’i sorguluyorum.
İçimde ki ben dediğim ‘ben’ ise sosyolojik, psikolojik, biyolojik ve bireysel kimliklerimdeki ”ben’lerin” Ana’sıdır, en özde, şuur da var olan ‘BEN’.!